Derneğimiz 30 Mayıs 2024 tarihinde kurulmuştur. Derneğimizin amacını anlatmaya başlamadan önce, özellikle şunu baştan belirtmek istiyoruz.
Derneğimiz hiçbir siyasi partinin arka bahçesi, yan veya ön bahçesi değildir. Yine derneğimiz hiçbir siyasi partinin karşısında da değildir.
Biz mevcut sistemin aksaklıklarını, demokrasinin bölen parçalayan taraflarını gidermeyi amaç edinmiş bir topluluğuz. Yıllardır bir türlü istenen bir birlikteliği sağlayamamamızın sebeplerini ortadan kaldıracak öneriler ortaya koymaya çalışacak bir derneğiz.
Milletimiz kavgadan, didişmeden, karşılıklı suçlamalardan bıkmıştır.
Biz şimdi demokrasinin en kötü dönemlerinde adaletsizlikleri, global sömürüleri ve emperyalizmin oyunlarını görmeye başladık, ancak bunlarla mücadele etmede gerekli olan uyanışı yaşayamıyoruz. Öyle ki farklı cümlelerle aynı şeyleri söylerken bile tartışıyor, kavga ediyoruz.
Bu çok benimsediğimiz demokrasi sayesinde ayrışmaya, kamplaşmaya öylesine alışmışız ki sadece farklılıklar üzerinde durup bunları büyütmeyi marifet olarak görüyoruz.
Ve bu tablolar karşısında hiç düşünmüyoruz?
Halbuki milletlerin ve devletlerin amansız bir mücadele içinde oldukları bu dünyada birlik olmanın en büyük güç olduğunu hatırlayarak hareket etmek mecburiyetinde olduğumuzu artık bilmek zorundayız.
Biz Değişim ve Yükseliş Derneği olarak “Tamamlama” esasına dayalı, birlik ve beraberliği öngören ve kısaca “Birlikte Yönetim, Birlikte Denetim” diye isimlendirebileceğimiz, mecburi koalisyon, büyük ittifak, büyük birlik, Türkiye Büyük Millet Meclisi Koalisyonu olarak bahsedebileceğimiz bir siyasi sistemi tartışmaya açmak istiyoruz.
İlk etapta üç ana konuyu ortaya koymak istiyoruz.
Bir önerimiz şudur: Her önüne gelenin Cumhurbaşkanı, Milletvekili, Belediye başkanı adayı ve siyasi parti kurucu üyesi ve yöneticisi olmasını önleyecek bir Güvenlik Soruşturma Merkezi kurulmasıdır. Yüksek Seçim Kurulunun bünyesinde bir değişiklik yapılması ya da emekli yargıtay başkanları, emekli generaller, büyükelçiler, valiler, emniyet müdürleri ve benzeri üst seviye emekli bürokratlardan oluşacak bir kurumun kurulması ve bu kurumun aday olacak kişiler hakkında güvenlik soruşturması yaparak bölücü ve rejim düşmanı olanların adaylıklarını veto etmesinin sağlanmasıdır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi bu milletin en üst kurumudur. Bu kurumda görev yapacak olanların bölücü olması, rejim düşmanı olması asla kabul edilmemelidir. Bugüne kadar demokrasi adına yapılan bu büyük hatadan kesinlikle vazgeçilmesi lazımdır. Demokrasi adına ülke bütünlüğünü ve rejimi hedef alan bir anlayış içinde bulunulamaz. Bugün yeni bir devlet memuru olmak isteyen birinden istenen evraklar, milletvekili adayı olanlardan istenen evraklardan daha fazladır. Böyle bir durumu demokrasi ile izah etmek çok yanlıştır. Çünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi devleti de milletin hayatını da yeniden düzenleyebilecek bir güce sahiptir. Bunun için meseleyi “seçilmişler” ve “atanmışlar” ayırımı içinde mütalaa edemeyiz.
Bursa’nın İznik ilçesine bağlı 2376 nüfuslu Müşküle köyünde muhtar Emin Tektaş’ın çalışmalarından memnun olmadıklarını belirten 5 kişilik ihtiyar heyeti yedek üyelerle birlikte topluca istifa etti. Yeniden ihtiyar heyeti seçimi yapıldı. Seçilen beş kişiden dördü akli dengesi yerinde olmayan kişiler olduğu ortaya çıktı. Yapılan bütün itirazlar uygun görülmedi ve ancak bu seçilenlerin bizzat kendilerinin istifa etmelerinin dışında bir yol olmadığı belirtildi. Bu haber başta Hürriyet gazetesi olmak üzere çoğu gazetelerde 31.Ekim 2006 tarihinde yer aldı. Haberi yapan DHA ajansından muhabir Halil Ataş idi
Bu örnek olayla kamuoyuna şunu hatırlatmak istiyoruz. “Demokrasi” ve özündeki hiçbir elemeye tabi olmayan “Seçilme hakkı” ülkenin bütünlüğünden, rejimin ayakta kalmasından daha önemli değildir.
En son yaşanan olay; Hakkari Belediye başkanın görevden alınması meselesini ele alalım. Bu kadar sicili kabarık bir kişi aday yapılmamalıydı denmektedir. Halbuki bugünkü sistemde aday olmasında hiçbir sakınca yoktur. İster 50 davası görülsün fark etmez. Çünkü sabıkasızlık belgesi alındığında aday olabiliyor. Halbuki bu ve benzeri kişiler aday olamamalıdır. Aday olup seçildikten sonra görevden almaya gerek yoktur.
Ayrıca önümüzde bir tablo durmaktadır. Biz 40 yıla yakın bir süredir bölücü terör örgütünü ortadan kaldıramadık. Şu sıralar ülke içinde büyük ölçüde terör olayları azalmış olsa da bu durum bizi aldatmamalıdır. Yurt dışından gelen terörist cenazelerinin getirilişinde tabloya bakarak da rehavete kapılmamamız gerektiğini anlayabiliriz. Öcalan yakalandığında da terör bitmişti. Bir süre hiçbir olay olmamıştı. Fakat olaylar tekrar başladı. Yarın yine başlayabilir. Bunun sebebi bizim sadece silahlı terör hareketleri ile mücadele etmemiz, ideolojik mücadelede bir türlü başarı elde edememizdir.
Bölücü hareketlerin silahlı kanadı PKK dır. Ayrıca bütün yeraltı faaliyetleri organize eden mali kanat vardır. Bölücü hareketin siyasi kanadı Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan ve sürekli isim değiştiren DEM’ dir. Mecliste bulunan bu siyasi kanadın yaptığı en önemli görev “İdeolojik Mücadele” dir. Sürekli bölücülük propagandası yapmaktadırlar. Mecliste her zeminde konuşmaktadırlar. Öyle ki Meclis’te uzay ile ilgili bir kanun teklifi görüşülse bir yolunu bulup bölücülük yapabilmektedirler. Televizyonlarda konuşmaktadırlar. Devletten yardım alıp seçimlere girmekte ve her türlü bölücülük propagandası yapabilmektedirler.
Partileri kapatılıyor, yenisini açıyorlar ve bu parti kapatma meselesi Bölücülük konusunda hiçbir sorunu çözememektedir.
Hatta kapatılan siyasi partilerinin bazı mensupları hakkında tutuklama kararı çıkıyor, bunların bir kısmı yurt dışına kaçıyor, ama bu kaçaklar yurt dışında milletvekili maaşlarını şakır şakır alabiliyorlar.
Seçim yardımları ve maaşları nerden karşılanıyor? Bu milletin verdiği vergilerden.
Bu komediyi, bu tiyatro oyununu biz daha ne kadar sürdüreceğiz?
Öte yandan adam rejim düşmanı, cumhuriyet düşmanı. Bunlar da şu veya bu şekilde siyaset sahnesinde bulunabilmektedirler.
Bu ve benzeri durumlar artık kabul edilmemelidir.
Binlerce şehit verdik. Binlerce vatandaşımız hayatlarını kaybettiler. Milyarlarca dolar bu silahlı mücadeleye gitti. Bugün 4 saatlik bir operasyonun maliyeti 20 milyon dolar. Hürriyet’in haberine göre 5 milyon uçak yakıtı, 13 milyon bombalar, 2 milyonu da toplar oluşturuyor. Bir hesaplamaya göre trilyonları bulan bir terörle mücadele harcamamız var.
Bunun için “İdeolojik Mücadele” yi kazanmamız gerekmektedir. Öncelikle de Türkiye Büyük Millet Meclisine bölücüler ve rejim düşmanları girememelidirler.
Bu teklifimiz sadece Bölücülerin Meclise girmelerini önlemeyecektir. Aynı zamanda bölge insanının kendi iradesiyle siyaset yapmasını da beraberinde getirecektir.
Bugün biraz bu konulara ilgilenen herkes bilmektedir ki Meclise giren bölücü milletvekillerini PKK’nın üst yönetimi belirlemektedir. Bölge halkı da belli sebeplerden ötürü ve özellikle baskı ile bu bölücü adaylara oy vermektedir. Bu adaletsiz durum da ortadan kalkacaktır. Kürt kökenli vatandaşlarımız kendi iradeleri ile siyaset sahnesine çıkabileceklerdir. “Parti kapatma”, “Kayyum atama” gibi çok tartışılan meselelerde bu şekilde ortadan kalkacaktır.
Şimdi bizim bu teklifimize “Demokrasi” adına karşı çıkanlar olacaktır. Bunu biliyoruz. Ama devletin ve milletin varlığının üstünde hiçbir değer yer alamaz. Kaldı ki Anayasamızın 13. ve 14. Maddelerine göre de Temel Hak ve Hürriyetler sınırlanabilir. Özetle kırk yıla yaklaşan bölücülerle olan mücadelemizin artık gözden geçirilmesi ve asıl atladığımız “İdeolojik mücadele” konusunun ciddi manada ele alınmasının vakti geldi de geçmektedir.
İkinci önerimiz şudur: Mesleklere dayalı “Uzman Bir Meclis”in oluşması.
Hepimiz bilmekteyiz ki bir toplum ancak meslek sahipleri ile ayakta durmakta ve yükselmektedir. Her mesleğin kendine göre bir önemi vardır. Bir toplumu altı sosyal dilime ve bu sosyal dilimlerin içinde yer alan mesleklere göre tanımlayabiliriz. Çünkü millet her şeyden önce sosyolojik bir kavramdır.
İşte bizim önerimiz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu altı sosyal dilime; İşçi, köylü, esnaf, memur, işveren ve serbest meslek mensuplarının içinde yer alan meslek mensuplarına göre oluşmasıdır. Bunun için de ciddi bir çalışma ve düzenlemeler yapmak lazımdır.
Mesleklere göre oluşmuş uzman bir meclis, toplumun bütün sorunlarının iktidar muhalefet ayırımı yapılmaksızın çözülmesi demektir.
Uzman bir meclis bloklaşan gereksiz muhalefet ve iktidar ayırımını da büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır. Asıl muhalefeti ve önerileri meslek kuruluşları ve bunlarla birlikte Meclis’teki milletvekilleri parti esasına göre değil mevcut sorunlara göre muhalefet yapacak ve meclis de imkanlar ölçüsünde bu önerileri hayata geçirecek, kanunlaştıracaktır.
Bugüne kadar gördüğümüz muhalefet, sorunları çözmeden ziyade sadece kamplaşmaya, bölmeye ve parçalamaya yönelik olmuştur. Sorunları çözmeye yönelik muhalefet örneklerini çok nadir olarak görmüşüzdür. “Aşık atışması”ndan öteye geçemeyen kısır sataşmaların toplum hayatına kazandıracağı hiçbir şey yoktur.
Biliyorsunuz zaman zaman siyasi partilerimiz açıklama yapmaktadırlar. “Kadın kontenjanımız %20 dir, otuzdur” diye. Bu kontenjanları ayırabilen siyasi partilerimiz mesleklere göre de aday belirlemesi yapabilirler.
Tarımın, hayvancılığın, köylerin sorunlarını köylüden daha iyi kim bilebilir?
Mesela siz basın mensuplarının sorunlarını sizden iyi kim bilebilir?
Demokrasi halk iradesi midir? Yoksa para ve forsu elinde bulunduranların rejimi midir?
Buna paralel olarak bir önemli teklifimiz de şudur:
Oluşan uzman bir mecliste denetim ve yönetimde birlikte hareket edilmeli ve demokrasinin bölen parçalayan özellikleri ortadan kaldırılmalıdır.
Partizanlığa son verilmelidir.
Hepimiz yıllardır bir tiyatro içinde yer almaktayız. Her iktidar döneminde muhalefet iktidarı partizanlıkla suçlamakta ama aynı muhalefet partisi veya partileri iktidar olduklarında da bu sefer muhalefete düşenler partizanlığı gündeme getirmektedirler. Ve biz de hepimiz bu oyunun oyuncuları olmaktayız.
Şimdi soralım.
Bugünkü iktidar partizanlık yapıyor mu? Evet yapıyor.
Peki dünkü iktidarlar partizanlık yaptılar mı? Evet yaptılar. Yarınlarda partizanlık olacak mı?
Evet böyle giderse partizanlık devam edecek.
Çünkü demokrasinin en kötü tarafı partizanlıktır ve bu demokratik ürünü her siyasi iktidar kullanmak zorundadır. Bu durum sadece A partisi veya B partisi ile izah edilemez.
Partizanlık liyakatli yöneticileri arka plana iten, istişareyi ortadan kaldıran, toplumsal fayda yerine belli bir kesimlere imkanlar sunan ve neticede “Adaletli Yönetim” i büyük ölçüde zedeleyen bir özellik taşımaktadır. Ve partizanlık bugün en iyi rejim olan demokrasiyi yerin dibine sokan ve aydınları ve düşünürleri yeni arayışlara sevk eden çok kötü bir araçtır.
Demokrasi artık Batı ülkelerinde de sorgulanmaya başlanmıştır. Aydınlar, yazarlar demokrasiyi gelir dağılımı, kurumların aşınması, devlet ve bazı çürümeler açısından irdelemeye ve hatta iyileştirme çabalarının bir sonuç veremeyeceği noktasında fikirlerini ortaya koymaktadırlar.
Bize göre de demokrasinin meydana getirdiği bütün menfilikler partizanlığın önlenememesine bağlıdır.
Mesela devletin kuruluş ve işleyiş amacı ve bu amaç doğrultusunda oluşmuş olan ideolojisi milli çizgideki her fikir ve ideolojiyi bünyesinde bulundurabilecek bir özellikte olmasına rağmen Cumhuriyet döneminde her iktidar devleti ele geçirmeye çalışmıştır. Halbuki devleti bir ideolojinin ya da sadece hükmetme açısından bir siyasi partinin mensupları tarafından ele geçirme çabaları çok yanlıştır ve bu durum devleti kuruluş ve işleyiş amacından sürekli uzaklaştıracaktır.
Partizanlık bu açılardan da tehlikeli ve zarar verici bir silahtır. Demokrasinin elimize verdiği bu zararlı silahı ortadan kaldırmak lazımdır.
Demokrasinin elimize verdiği bu zararlı silahı ortadan kaldırmak sadece bir siyasi iktidarı suçlamak açısından “Parti devleti” istemiyoruz demekle olmaz. Demokrasinin bu zararlı ürününü bertaraf etme yollarını araştırmak, bulmak ve ortaya koymak lazımdır.
Milletimizin duygularıyla oynayıp onları da partizanlık çizgisine çekip sadece mevcut iktidarı değiştirmeye yöneltmek doğru değildir.
BU DEMOKRASİYİ SORGULAMALIYIZ.
YENİ BİR SİSTEM, YENİ BİR DÜZEN KURULMASI İÇİN ÇABA SARF ETMELİYİZ.
Hiç düşünüyoruz mu?
Ayrılıkçı partiler hariç diğerleri neden birlikte bu ülkeyi yönetmiyorlar?
Niçin sürekli birbirlerini kötülüyorlar?
Niçin kavga ediyorlar?
Evet niçin kavga ediyoruz?
Amaç, bu ülkeyi en iyi şekilde yönetmek ise niçin aynı yolda yürünmüyor?
Evet BU DEMOKRASİYİ ARTIK SORGULAMAK VAKTİ GELMİŞTİR.
BIRAKALIM SİYASİ PARTİLERİMİZİ SORGULAMAYI, SİSTEMİ SORGULAYALIM.
Bizim Değişim ve Yükseliş Derneği olarak bu noktada ileri sürdüğümüz tezimiz şudur.
Mesleklere dayalı uzman bir meclis oluşturduktan sonra ülkenin, meclise giren bütün siyasi partilerce birlikte yönetilmesidir.
Cumhurbaşkanı halk tarafından seçilebilir. Ancak seçilen Cumhurbaşkanı hemen partisinden istifa ederek bağımsız olmalıdır. Sonra da kabinesini Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan siyasi partilerden milletvekili sayıları paralelinde seçmelidir. Yani başka bir tabirle ülkemiz “Milli koalisyon” ile yönetilmelidir.
Milli koalisyon neden önemlidir? Milli koalisyon partizanlıktan liyakata geçiş sürecini en iyi bir şekilde düzenler. Kamplaşmayı, bloklaşmayı giderek ortadan kaldırır.
En önemlisiyle milli koalisyon, çevresindeki ülkeleri sömürmeye yönelik her türlü emperyalist uygulamalara izin vermez. Bugün dünyamızda globalizmin sömürü araçları çok güçlü ve sinsidir. Bu araçlara karşı bölünmeden birlik halinde karşı durabiliriz.
Siyasette değişik fikirlerle ortaya çıkan siyasi partiler olacaktır. Bundan rahatsız olmamak lazımdır. Milleti tek renge boyayamazsınız. Herkesi AK Partili, CHP’li, MHP’li yapamazsınız. Yapacağım derseniz bir süre sonra zalimleşirsiniz. Ezersiniz. Ötekileştirirsiniz. Onun için bu değişik siyasi partileri sadece yarışma sahnesinde görecek ülke yönetiminde müşterek hareket etmelerini sağlayacak sistemi kurmak zorundayız.
Adaletle yönetmenin önündeki tek engel bugün demokrasinin bölen, parçalayan özelliği ve bu paralelde bizim elimize verdiği “Partizanlık”tır.
Derneğimiz, uzman meclis ve milli koalisyonu partizanlığı geriye itecek yol olarak görmektedir.
Özetle derneğimiz yeni bir siyasi sistem, yeni bir düzen için çalışacaktır. Bu görüşleri bütün siyasi partilere, bütün meslek kuruluşlarına basın ve televizyon mensuplarına ve milletimize anlatacaktır.
Rıza Müftüoğlu
Değişim ve Yükseliş Derneği Başkanı